ZEHİRLENİYORUM!

Hiç, gereksiz bilgi zehirlenmesi yaşadığınızı hissettiniz mi?

Sabah uyandığınızda ilk işiniz telefona uzanmak mı benim gibi? Bakalım ben uykudayken dünyada neler olmuş merakı… En çok hangi sosyal medya aracını kullanıyorsunuz ya da bu konular konuşulurken hangi platform geliyor aklınıza fark etmez. Konu olan, son bir yılda -corona belasıyla birlikte- internet kullanımımızın da gözle görülür biçimde değişmiş ve artmış olması. Bunun olumlu ya da olumsuz getirilerinin de artması.

Her ne sebeple kullanıyor olursak olalım, hepimize birtakım getirileri oldu bu durumun. Dünyadan haber almak, yeni gelişmeleri takip etmek, istediğimiz her türlü konuyla ilgili araştırıp bilgiye rahatça erişebilmek gibi ulvi  durumların yanı sıra ‘sosyalleşmek’ adı altında yalnızlık hissimizi gidermeye çalışmak, egomuzu bir şekilde tatmin etmek, alışveriş çılgınlığımızı özgürce yaşayabilmek, -mek,-mek, -mek…

Hangi amacımız için bu dünyada gezinmeye başlamış olursak olalım özgür irademiz dışında maruz kaldığımız şeyler var elbette. Reklamlardan bahsetmiyorum hayır. İnternet dünyasında aklımızın bir türlü tam olarak eremediği şu bilgilerimizin kaydedilmesi, depolanması algoritmalardan falan da bahsetmiyorum. Ben daha basit bir konu yüzünden zehirleniyorum. Hani şu bizim iyiliğimizi düşünen hep bizim iyiliğimize çalışan siteler, bloglar, profesör doktorlar, astrologlar, yaşam koçaları ve bla, vs.vs.vs.den bahsediyorum. Zehirleniyorum, artık onları görmekten gözlerim kanıyor, oradaki ‘iyi olma’ başlıkları kanıma karışıyor. Parayı, ruh eşimi bilmem başka neyi hayatıma çekme olumlaması yapmak istemiyorum; sayı sekansları, enerji frekanslarıyla iyileşmek istemiyorum; kuantum zayıflama tekniğiyle zayıflamak da istemiyorum. Tuz-limon ritüelini, bilmem hangi bitkinin gençleştirme kürünü denemek istemiyorum. İstersem kendim araştırıp size ulaşırım.

Bütün bu saydıklarımın devede kulak olduğunun da farkındayım ayrıca. Aklıma hep Selçuk Erdem’in en sevdiğim karikatürü geliyor. Uzaya olumlu mesaj gönderen heyecanlı kadına “Biz onu yedik.” diyen küçük sevimli yeşil uzaylı gelip hepsini yese keşke.

O zaman bu bombardıman biraz hafifler ve beyinlerimiz kendisi için iyi olanı, gitmek istediği yolu daha iyi görebilirdi belki. Yaralarımızı kanırtarak umutlarımızın sinir uçlarına dokunmalarını engelleyecek bir yol olsaydı; görünmez bir korunma kalkanı, tıpkı beynimizi saran sıvı gibi sarıp sarmalasaydı bizi eğer; ‘iyi olmak ‘ mümkün olabilirdi belki.

 

S.G.

2 Yorum