YÜREĞİMİZDEN GEÇEN FAY HATLARI

(Büyük Deprem 6 Şubat 2023)
     Hayat devam ediyor. Etmese iyi ama ediyor işte. Çiçekler açıyor, kuşlar uçuyor, bahar geliyor ve hayat sen istesen de istemesen de devam ediyor.
     Bin kere ölmeyi dilemiş olabilirsin. Bin bir kere ölüp ölüp dirilmiş gibi de olabilirsin. Hayatta olduğuna kahrediyor; yaşamak, yemek yemek, uyumak, uyanmak istemiyor olabilirsin. Olsun. Yine de hayat devam ediyor. Gerçek bu.
     Canım ülkemin güzel köşesinde yaşanan ve binlerce insanı yakından, tüm ülke insanını da uzaktan etkileyen büyük depremden sonra olan oldu. Hayat durdu. O büyük şok dalgasını atlatamadık. İdrak edemedik ne olduğunu. Yavaş yavaş anlamaya hissetmeye başladığımızdaysa tonlarca yıkıntının altında kalmayanlarımız, tonlarca acının altında kaldı. Öyle ya da böyle ezildik. Ne yapacağımızı bilemedik ülkece. Sözler tükendi. Halbuki “ en fazla gürültüyü konuşulmamış kelimeler çıkarır.”derler. Bize de öyle oldu. Suskunluğun gürültüsünden yorulduk, boğulduk.
     Tabii herkes kendince tepki verdi yüreğimizden geçen bu fay hattına. Kimi öfkeyle saldırdı; her yere ve herkese. Kimi sustu. Ben de susanlardanım. Sosyal medyada bir paylaşıma rastladım, tam da duygularıma tercüman olan. Oradan biliyorum benim gibi pek çok susan olduğunu. Şöyle diyordu: Kendimi uzun uzun anlatmak ve susmak arasında gidip geliyorum çoğu zaman. Hiçbir zaman hissettiklerimi tam anlamıyla anlatamayacağımı,  anlatsam da anlaşılmayacağımı bildiğimden susmayı tercih ediyorum. Yazıp yazıp siliyorum hep. Cümlelerimi toparlayamıyorum. Bir şeyler yolunda değil ama inatla her şey yolundaymış gibi davranıyorum. Bazen düşüncelerim arasında kayboluyorum ve bazen de düşünmekten kaçıyorum. Böyle nereye kadar devam edecek diye sormuyorum artık kendime. Çünkü cevabını biliyorum. Sadece bir köşeye çekiliyorum sessizce. Yolunda gitmeyen ne varsa bir an önce son bulsun istiyorum.
     Biliyorum bir şeyler yolunda gitmiyor ülkemde. Çok şeyler yolunda gitmiyor ve son bulsun, düzelsin istiyorum ben de. Tamam, hepimiz bunu istiyoruz da… Bunu bizim için gerçekleştirecek biri yok ki! Tam da burada canım Atamın şu sözünü hatırlamak uygun olur gibi geliyor. “Şayet bir gün çaresiz kalırsanız, bir kurtarıcı beklemeyin. Kurtarıcı kendiniz olun.”
     Olmalı evet, kendi kendimizin kurtarıcısı olmalı. Kimselerden beklememeli. Düştüğümüz yerden kalkmalı, harekete geçmeli, bir şeyler, çok şeyler yapmalı. Hepimiz içten içe bunun böyle olması gerektiğini biliyoruz aslında ya, yine de anlatımını çoook beğendiğim yazar, Nazan Bekiroğlu’nun dediği gibi: “ İçimde çok büyük bir ağlamak var. Bir ağacın altına oturarak hem kendime, hem bütün insanlara, hem böceğe, kurda, kuşa. Bin yıllık gözyaşıyla ağlamak istiyorum…” Ve ben biliyorum ki; bu çok normal, bir o kadar da sağlıklı bir tepki. Zorlanmamız da normal. Hepimizin aynı anda, aynı şekilde ve aynı hızda toparlanıp doğru tepkileri verememiş olmamız da normal. Yine sosyal medyada rastladığım ve çok katıldığım bir yazıya göre: bir insanın travmalarının olması onu sağlıksız biri yapmaz. Farkında olan, kabullenen ve kendini onarmak için çözüm arayan her insan sağlıklıdır. Asıl sağlıksız olanlar, asla yüzleşmeyen, kabullenmeyen ve çözümü, diğer insanları hasta ederek sağlamaya çalışanlardır.”
     Ben kendi adıma yüzleştiğime ve kabullendiğime inanıyorum. Şimdi artık, çözüm arayışındayım sanırım. Kafamda hep ne yapabileceğimi evirip çevirip duruyorum. Bu dünyada, kendime yakın bulduğum, örnek aldığım, bana yol göstermesi için seçtiğim yazarlar, araştırmacılar, gazeteciler, bilim insanları, liderlere baktığımda hep aynı şeyi görüyorum.Umutlarını asla yitirmediklerini. Şartlar ne kadar kötü olursa olsun vazgeçmez de çözüm ararsanız er ya da geç çıkışı bulabildiklerini görüyorum. Acılardan geçtiklerini ama yenilmediklerini, dimdik duruşlarını ve hedefe nasıl vardıklarını, bu dünyaya nasıl güzel izler  bıraktıklarını görüyorum.
      Yine görüşlerine çok değer verdiğim  Kemal Sayar der ki: Acı büyük bir öğretmendir ancak öğrencinin de görmeye gözü, işitmeye kulağı olmalı. Yoksa bu büyük öğretmenin sunduğu bilgelikten nasibimize pek az pay düşer. Acıyı dindirmenin nihai değeri rahatlamaya ermek değil, büyümek ve olgunlaşabilmektir. Şimdi, canım ülkem bütün bu acılardan geçerken, benim, halkım için dileğim, büyümek ve olgunlaşmaktır. Dersler çıkarabilmek, yolumuza böylece devam edebilmek. Aklıma bir şiir parçası düşüyor. Ben Orhan Veli’ye yakıştırıyorum, aklımda da onun diye kalmış. Yazık ki emin olamadım. Ancak bahar şiirlerini kim daha iyi yazar ki?..

     …
     sevdiğim kalk burası yangın yeri
     nasıl oluyor
     üstümüze yağan kül değil badem çiçeği
     sevdiğim uyan
     dünya çiçeğe durmuş
     yer yarılmış gök delinmiş su taşmış
     yine de bahar  

     Kışın geçip gittiğini söylüyor şiir. Baharın kapıda olduğunu ve tabii onun da geçip gideceğini. Her şeyin bir akış olduğunu söylüyor. Öyle ya; bazen kül yağar üstümüze, bazen badem çiçeği. Bazen yer yarılır, bazen gök delinir. Öyle ya; yine de bahar işte…

2 Yorum