MOR mu dediniz? Lilith'le bir ilgisi olabilir mi? Birileri asaletin rengi mi dedi? Bir hastalığın peşinde keşfedilen renkler mi demeli? İşin içinde salyangozlar bile olabilir hatta. Mor bir dünya hayal edebiliyor musunuz peki? Ya başkaldırıya ne demeli!.. Daha neler neler...
MOR
Siz hiç böyle derinden tutuldunuz mu bir renge? Taa içerde bir yerde yaşayan, nefes alan, ufaktan kıpırdayan, sevinen, üzülen, hisseden bir parçanız var mı benim gibi? Sanki içimde organlarımdan arta kalan küçük bir boşluğa yerleşmiş gibi MOR. Öyle derin, öyle güçlü, öyle güzel ki bu içimdeki MOR; üzerinde durup düşünmem gerekti. Üstüne üstlük bu da yetmedi bir de bu yazıyı yazıp beni tanıyan herkesçe malumun ilanını da yapmam gerekti. Hayatımda çoook ama çok önemlidir MOR. Benim için bir renkten çok öte. Ben de merak ettim. Oturdum araştırdım. İçimdeki MORun kollektif bilinçle dolayısıyla benimle olan göbek bağı nedir diye. Aman Allahım! Neler neler varmış meğer. İnsanlığın ortak belleğinde, kollektifte kayıtlı ne bilgiler…
Çook eskiden, en kadim olanından başlayalım. Lilith. Bayılırım ben Lilith’e. (Laf aramızda biraz da çekinirim; malum epeyce karanlık yanları var!) Tanıdınız mı? Evet evet Adem’in ilk karısı. Havva’dan önceki hani. “İbranilerin eski inanışına (mitolojisine) göre Lilith, Âdem ile aynı zamanda ve aynı anda yaratıldığından Âdem’le eşit olduğunu düşünmektedir. Çeşitli nedenlerden Âdem’le birlikte olmayı şiddetle reddeder. Adem ısrar ettiğinde ise Tanrı’nın bilinmeyen ismini söyleyerek kaçar ve onu terk eder. Bu arada tanrı Lilith’i durdurmak için üç melek gönderir. Melekler Lilith’e eğer geri dönmezse her gün bir çocuğunu öldüreceklerini söylerler ve geri dönmediği, tanrıya ve Adem’e itaat etmediği her gün için bir çocuğunu öldürürler. Bunun üzerine Lilith, Adem ile Havva’nın soyundan gelenlerin çocuklarını öldürmeye başlar. Rivayete göre, erkekleri doğduktan 8 gün, kızları ise 20 gün içinde öldürmeye çalışır. Adem ile Havva’nın sınırlı hayat ile lanetlenmesinden önce, cenneti terk ettiğinden ölümsüzdür.” Bizim inancımızda yok ama Hıristiyanlık, Musevilik, apokrif inançlarda yaratılışla ilgili karşımıza çıkan efsanedir. Daha da gerilere gidip Gılgamış Destanı’nda, Sümer ve Babil mitolojisinde ve tabii ki Anadolu’da köklerini bulabiliriz.( Tabii ki bu daha sonraki upuzun bir araştırmanın, merakın ve yeni bir yazının konusu.) Eee peki MOR? Meğer beni çok etkileyen bu asi, kararlı, güçlü, ne istediğini bilen, çekici, eşitliğin savunucusu, belki de feminizmin kurucusu sayılabilecek biraz da korkutucu kadının ten rengiymiş MOR.
Yine Lilith efsanesinin uzantılarından yola çıkan ve Yunan mitolojisinde karşılaştığımız Hermafrodith var. Hermafrodit yarısı kadın yarısı erkek bir tanrıdır ve çift cinsliliği simgeler. Hırçın erkeğin rengi kırmızı ile sakin kadının rengi mavinin birleşimi olan MOR, daha Ortaçağdayken ‘ zıtlıkların birleşme noktası’ nın simgesi sayılıyormuş.
Tarihsel açıdan ise ilk kez, Fransa’da bulunan Pech Merle mağara resimlerinde karşımıza çıkıyor MOR renk. Prehistorik ve neolitik çağlarda, manganez ile hematit taşı kullanılarak çizilen hayvan resimlerinden bahsediliyor da açığa çok sonraları çıkmış.
Tarihte ilk kez Fenikeliler tarafından elde edilmiş MOR. Adını da büyük olasılıkla elde edildiği deniz canlısı olan Murex’ten almış. Canım Fenikeliler! Yani hangi güzel insan eline epeyce dikeni olan deniz salyangozunu alıp da ben bundan MOR elde ederim diye düşündü acaba? Yani kendisinden önce kaç kişi denizde bu salyangozlardan bulmuştur kim bilir? Ama işte bu güzel insan bu zor işi yapabileceğine karar vermiş, iyi ki! Benim bu düşüncelerime açıklama olsun diye bir de efsanesi var: Fenikeli Tanrı Melkarth’ın köpeği bir çeşit deniz kabuğunu ısırınca ağzı MORa boyanmış. Böylece insanlık da MORla tanışmış! Ancak 1 gram MOR boya elde edebilmek için on binlerce salyangoz kullanılması gerekirmiş; yazık! Çok dayanıklı olması, boyadığı kumaştan kolayca çıkmaması ve güneş gördüğünde parlaklığına parlaklık katması nedeniyle çok ilgi görmüş ve çok altına mal olmuş. Öyle ki 1558-1603 yıllarında İngiltere tahtında oturan 1. Elizabeth döneminde yarım kilo satın almak istediğinizde 1,5 kilo altın ödemeniz gerekiyormuş. Boşuna zenginliğin simgesi olmamış canım MOR. Elde etmenin zor olması, pahalılığı, nadideliği onu iyice çekici yapmış olmalı. Durum böyle olunca haliyle halk satın alamazmış bu harika boyayı. Alamadığı yetmezmiş gibi üstüne bir de yasaklanmış. E tabii kralların imparatorların kullandığı bu renk kumaşlar halk tarafından kullanılabilir mi hiç? İzin verilir mi böyle bir şeye? Verilmemiş de zaten çoook uzun zaman asaletin ve aristokrasinin rengi olarak kalmış “Tyrian” ve ya “Sur” MORu. Mısır ve Pers hükümdarları, Roma senatörleri, orta çağ kralları, prensler, kardinaller… kullanabilmişler ancak.
Sonra benim kahramanım çıkmış tarih sahnesine ve MORun farklı bir yoldan elde edilebileceğini keşfetmiş. Gerçi o sırada başka bir şey aradığı söylenmekte ama olsun; yanlışlıkla da olsa bulmuş ya… Kendisi İngiliz kimyager William H. Perkin (1838-1907) O zamanlar ülkede çok yaygın olan sıtma hastalığında kullanılan kinin maddesini kömür katranından sentetik olarak elde etmeye çalışıyormuş. Evindeki laboratuvarda, katrandan ayırdığı maddelerden birisi alkolde çözülünce mor renkli bir sıvıya dönüşmüş. Perkin “kinin yerine tesadüfen MOR boyayı mı keşfettim?” diye düşünmüş. Hemen küçük ipek kumaş parçalarını MOR sıvıya batırmış ve kumaşların güzel bir MOR renk aldıklarını görmüş. Kumaşların rengi, kaynar su ve sabunla açılmamış. Güneş altında da renkleri atmıyormuş. Pamuklu ve yün kumaşlar da kalıcı olarak MOR renge boyanıyorlarmış. Perkin, binlerce yılın en pahalı boyasını sentetik olarak ürettiğine inanamamış. Boyadığı kumaşları İskoçya’nın en büyük kumaş boyama şirketine yollamış. Şirket “Boyanız maliyeti çok artırmazsa son dönemin en değerli buluşudur” diye yazmış. Perkin, zengin olacağını anlayınca kimya eğitimini yarım bırakıp küçük bir boya fabrikası kurmuş. Perkin’in “Mauve” adlı boyası 1859’da meşhur olmuş. Bunda modayla yakından ilgilenen iki kadının, Fransa İmparatoriçesi Eugenie ve İngiltere Kraliçesi Victoria’nın da büyük etkisi olmuş tabii. Böylelikle MOR renk yavaş yavaş statü sembolü olmaktan çıkmış ve herkesin kullandığı bir renge dönüşmüş. Üzerinde bu kadar kafa yorduğum araştırmalar yaptığım MOR aslına bakarsanız temel bir renk olarak bile sayılmıyor; ikincil renk diye geçiştiriyor onu bilim adamları. Bunun nedeni mavi ve kırmızının karışımından elde edilmesiymiş. Bir de ışık tayfında yani insan gözünün algılayabildiği ışık türündeki dalga boyu açısından bakılıyor olaya. Mesela Eflatun 380–420 nm ölçülerinde kendine özgü bir dalga boyuna sahip temel bir renkmiş. Eflatunu da severiz tabii ama MOR bizim rengimiz, ikincil de olsa.(Eflatun ise düşünce tarihinde, tüm zamanların, kendinden sonraki dönemleri en çok etkileyen isimlerinden ve batı felsefesinin kurucularından geniş omuzlu Platon. Yunan filozof, yazar ve matematikçidir bizim için.)
Şimdi bir soru: Dünyanın büyük bir çoğunluğu MOR olsaydı nasıl olurdu dersiniz? Bir hipoteze göre bir zamanlar öyleymiş biliyor muydunuz? ‘Mor Dünya Hipotezi’ ni ortaya atan DasSarma and Schwieterman adlı araştırmacılara göre retinal ve klorofil her ne kadar birlikte evrim geçirmiş olsa da retinal, basit yapısı itibarıyla, klorofilden daha önce ortaya çıkmış olmalıymış. Bu da gezegenimizin bir zamanlar mor görünüyor olabileceği anlamına gelmekteymiş. Şu an böyle bir durum söz konusu olmayıp klorofilin baskın oluşu sebebiyle gezegenimiz yeşil gözükse de retinal bazlı fototrofik (enerjisini ışıktan alan) metabolizmalar da yok değilmiş. (Halo arkeler gibi).
Retinal, klorofile göre çok daha basit yapılı bir molekül olduğundan uzayda yaşam arayışı bakımından da bize yol gösterici olabilirmiş. Örneğin bir gezegenin ışık tayfı incelenirken daha baskın olarak mor renge rastlanıyorsa bu durum orada yaşam olabileceğine dair bir işaret olabilirmiş. Diğer bir deyişle, retinal diğer gezegenlerde ortaya çıkmışsa, Dünya’daki bitki örtüsünün kırmızı ve mavi ışığı soğurarak yeşil ışığı yansıtmasına benzer şekilde, retinal de kırmızı ve mavi rengi yansıttığı için gezegeni mor bir görünüme büründürerek belirgin bir biyo işaret yaratabilirmiş. Boşuna demiyorum MOR yaşayan bir şeydir diye.
İster inanın ister inanmayın çok güçlü ve etkileyici bir renktir MOR. Feng şui ye göre çok yüksek bir titreşim rengidir ve onun tedbirli biçimde kullanılması öğütlenir. Pek çok feng şui uzmanı, duvardaki mor renginin (ya da herhangi bir feng şui süslemesinde, onun çok kuvvetli miktarının) kan hastalığını tetikleyebileceğine inanır. Bir de çevrenize soylu insanları getirmenin mükemmel bir yolu olarak, en kudretli feng şui billurlarından biri olan ametisti etrafınızda bulundurmak sayılır. Düşündüm bende var mı diye. Evet farklı zamanlarda farklı yerlerden aldığım çok özel anlamlara sahip bir çift küpem, bir kolyem ve bir de yüzüğüm var ametist taşından. Sonra yine düşündüm. Soylu insanları çekmiş mi ? O yok işte. Neyse takmaya devam elbet gelecekler!
Mor renk kodu (HEX): #660099. Feng şuiden mi gelir, bilimden mi kaynaklanır, psikolojiden mi ortaya çıkar bilinmez ama hep bir anlam arayışında olan insanlık elbette renklere de bir anlam yüklemiştir. Bu kadar çok yönü olan MOR ne derin almalar içeriyormuş insanlık için; insan hepsini bir arada görünce şaşırıyor doğrusu. Mistik bir havası olan mor, genel olarak zarafet ve asaleti temsil eder. Aynı zamanda tutkunun, duygusallığın ve romantizmin de rengidir. Beyinsel faaliyetleri ve sanatsal düşünce kabiliyetini arttırdığı düşünülmektedir. Bazı kültürlerde de günah ve korkuyu simgeler. Bu renge düşkün insanlar genellikle ruhsal ve sanatsal özelliklerinin ön plana çıkmasıyla bilinirler. Ve daha neler neler…Alaycılık, Empati, Kontrollü Duygular, Saygınlık ve Seçkinlik, İlham Vericilik, Hayal Gücü, Bireysellik, Özgünlük, Ruhaniyet…
Anadolu’da asla değinmeden geçilemeyecek bir kullanımı var ki MORun, atalarımıza bir kez daha hayran olmama neden oluyor. ‘MOR cepken’ Araştırırsanız pek çok yerde karşınıza çıkıyor ama asıl kaynak, hikaye yazarı ve iyi bir folklor aktarıcısı olan Osman Şahin. “MOR cepken” isimli bir de kitabı var. O kitabının tanıtımıyla ilgili bir röportajda anlatmış MOR cepkeni. Aynen alıntılıyorum: Yörük kızlarının çeyiz bohçasına önce Mor Cepken konur. Kenarları sarı simgelerle işlenmiş, yelek biçiminde, mor renkli bir giysidir. Yörük kızları sevdikleriyle evlenirlerdi. Başlık parası gibi alışkanlıkları yoktu. Mor Cepken evlilikte yeri, zamanı geldiğinde, darda kalan yörük kadınının erkeğine karşı kullandığı bir boşanma özgürlüğünün simgesidir.
Mor renk ihanete uğramış, aldatılmış, aşkın rengidir. “Mor Çatı” adı oradan gelir. Bizler dünyaya Mor Cepken’i yeterince tanıtabilseydik 8 Mart Dünya Kadınlar Günü’nü “Mor Cepken Günü” olarak kutlardık.
Evli yörük kadını, ihanete uğrayınca ya da kocası tarafından aşağılanıp dövülünce, bir şekilde Mor Cepken’i giyip herkesin görebileceği bir yere otururdu. Bu “ben bu herifi boşadım” demektir. O zaman akan sular durur, herkes işini gücünü bırakır. Masal anaları ile doğum ebeleri Mor Cepken giyen kadının çevresini alırlar. Boşadığı kocası ise evinden dışarı çıkamaz, kahveye gidemez, kimse yüzüne bakmaz. Büyük ödün verip de karısına Mor Cepken’i çıkartamazsa ömür ömüre dul kalacaktır. Kimse ona dul-şaşı kızını bile vermez. Körocak olarak kalır.
Göçebe yörüklüğünün kadınına tanıdığı hakka, özgürlüğe bakın siz! Bu olay günümüzde olsa erkek Mor Cepken giyen karısını herkesin gözleri önünde vurur, öldürür.” Gel de katılma bu düşüncelere. Ne güzel bir görevi varmış MORun geçmişimizde. İnsanı derin düşüncelere salıyor doğrusu.
Bir de kadim Süryani dilinde ‘aziz’ anlamına gelmektedir.
Ayrıca; İyimser gezegen Jüpiter’in yönettiği yay burçlarının rengidir MOR, lila ve leylak; yazmadan geçemeyeceğim.
Bunun yanı sıra “Mor Kalp Madalyası”, savaşta yaralanan askerlere verilen ABD Ordusu madalyasıdır.
Mısır Kraliçesi Kleopatra’nın gözde rengidir.
Tayland’da yas rengidir.
“Mor Yıllar” gibi unutulmaz filmler, “Mor Menekşe” gibi dilimizden düşmeyen şarkılar, “Mor ve Ötesi” gibi dinlemeden duramadığımız gruplar, “Mor Kaftanlı Selanik” gibi etkileyici kitapları bu kadar özel kılan şeydir belki de MOR…
Ya sebzeler! Mor lahana, patlıcan, mor havuç, mor patates, mor karnabaahar
Bir de meyveler: İncir, mürdüm eriği, böğürtlen, yaban mersini…
Çiçekler ah o çiçekler: Lavanta, leylak, menekşe, mor lale, mor sümbül, ortanca, zambak, çuha, petunya, çan çiçeği, devedikeni çiçeği, hatmi, mor kasımpatı, mine çiçeği, mor salkım, mor orkide, sıklamen, şebboy…
Sözün özü yaşamda bir damarın atışı gibidir MOR. Bir yüreğin hızla çarpışı gibi. Bir çocuğun düştükten sonra yerden kalkışı gibi. Ve bir annenin onu sevgiyle sarışı gibi. Bir nehrin coşkuyla akışı gibi. Derinlerde bir yerde bir yaranın sızlaması gibidir MOR. İnanmanın gücü gibi. Daha neler nelerdir MOR.
29.01.2021 00:50
İstanbul/ Ev
Bir Seyahat Arefesi
2 Yorum