Araştırılması şart bazı kelimeler: Saya Bayramı, Koyaş Tuğa( Güneş Doğan), Nardugan Bayramı, Anadolu Khal Kagan Kutlaması, Soğumbası, Erbain Dönemi, Hayat Ağacı,Akçam Ağacı, Kayın ağacı ve Tanrıça Umay, Tanrıça Ülgen, Oğuz Destanı, Ağaçtan Türeme, Sibirya Türkleri ‘Ağaç Ana’, ‘Ağaç Baba’ kavramları, Osmanlıda Nahıl, Ayaz Ata, Khal Khelk, Ak Ayas, Kış Babası…
Evet,evet; köklerim beni çağırıyor. İçimde hissediyorum. Birileri “gavur icadıdır; yeni yıl kutlanmaz. Ağaç süslemek de neymiş? Bizim ecdadımızda yok böyle şeyler.” dedikçe ben hissediyorum bu söylemlerin yanlış olduğunu. Çocukluğumdan bazı ağaçlar beliriyor belleğimde. Beyaz çaputlar bağlanmış, rüzgârda gelin gibi salınan ağaçlar. Memleketimin hangi köşesinde bilmem, şimdi gideyim desem gidemem. Gitsem bulur muyum yerinde belli değil; ama hatırlıyorum işte. Bir büyüğüm sıkıca tutmuş elimden; biraz merak biraz korkuyla ormanın içinde etraftaki başka kadınlarla birlikte yürüyüp o süslü ağacın altına vardığımızı hatırlıyorum. Kim bilir ne dilemişti o gün, akrabamız olan genç kız. Dileği gerçekleşmiş miydi? O vakit farkında değildim ama aslında akrabalarım yüzyıllar öncesinden bir ritüeli günümüze taşıyordu farkında olmadan. Yıllar sonra çocuğum doğduğunda yine hissettirmişti köklerimizden izleri bana, bu kez kutsal olduğu düşünülen bir ağaç dalından yontulmuş minik bir nazarlık olarak çıkarken; üstelik de bebekken bana takılmış olan nazarlık. Ondan yıllar sonra bu kez çook alakasız birinden çok daha süslü bir başka nazarlık bu kez arabamıza takalım diye hediye edildi. Demek ki neydi? Kutsal olduğuna inanılan ağaçlar vardı, zaman zaman çeşitli çaput, kumaş, yazma, kurdele vb. şeylerle süsleniyordu ve bunlar kendi deneyimlerimle sabitti.
Şimdi, bu gün, 31Aralık 2021 tarihinden baktığımda kim ne derse desin; kim ne yaparsa yapsın yüz yıllardır halkın kendiliğinden yaşadığı yaşattığı ritüeller, inanışlar siz beğenmiyorsunuz, işinize gelmiyor, hoşunuza gitmiyor diye yok olup gitmiyor.
“Bizde Noel yoktur!” Doğru. Merak edip araştırmış olanlar bilir. Biz Türklerde Nardugan vardır. Saya Bayramı, Koyaş Tuğa, Bocuk ve daha neler, ne isimler…Bizde yeni yıl kutlaması mitolojik bir gelenektir ve Noel ile hiç ilgisi yoktur. Çünkü Hıristiyanlıkta kutlanan ve Hz. İsa’nın doğumu olarak bilinen tarihte bile kendi içlerinde hemfikir değildirler. Bazıları 25 Aralık’ta kutlarken Fener Patrikhanesi, Ermeni Patrikhanesi ve Rus Kilisesi 6 Ocak olarak kabul eder. Hal böyleyken nasıl olur da bizim bu kutlamayı onlardan aldığımız öne sürülebilir? Üstelik Türklerdeki bu geleneğin Ruslardan da Hıristiyanlardan da daha eskiye dayandığını söyleyen çok önemli araştırmalar ve araştırmacılar varken. Olsa olsa onlar bizden almıştır…
“Türkler’in yeniden doğuş bayramı Nardugan’dır” (Prof. Dr. Nurullah Çetin)
“Kadim Türkler, güneşin zaferini ve yeniden doğuşunu, büyük şenliklerle ‘Akçam Ağacı’ altında kutlardı. Nardugan olarak bilinen bu bayram, Hunlar tarafından Avrupa’ya taşındı. Hristiyanlar, Nardugan törenini İsa’nın doğumuyla ilişkilendirip Noel adıyla kutlamaya başladı.” (Prof. Dr. Muazzez İlmiye Çığ)
Peki neydi bu güneşin zaferi? 21 Aralık, herkesçe malumdur, en uzun gece. Türkler eskiden beri zemheri ya da erbain olarak adlandırdıkları kışın bu vakitlerde karanlık ile aydınlığın üç günlük savaşları sonucunda gündüzün geceyi yenmesini bir zafer olarak nitelendirmişler ve akçam ağacı altında kutlamışlardır. 22 Aralık’ta güneşin doğuşu yeni yıl döngüsü olarak görülür. Türk mitolojisinde güneşe ‘ nar’ ismi verilir. Dilimizdeki ‘Nar gibi yanmak’ ‘Nar gibi kızarmak’ aslında güneş gibi yanmak ya da kızarmak olarak kullanılmakta. Yani Nardugan Bayramı da güneşin doğuşu bayramıdır. Değişik Türk Halklarında değişik isimler alır. Nardugan- Nartugan- Nardogan.
Bu bayramda Türkler Tanrı Ülgen ve Umay için hediyeler hazırlar, evlerini ve kıyafetlerini temizler, kadınlar tören sırasında ağaca bağlamak üzere koyun, keçi yününden yapılan bezler veya ipler hazırlar, motif olarak hayat ağacı işlerlerdi. Bölgenin en bilge ve yaşlı kişisi en gösterişli elbiselerini giyerek töreni yönetirdi. Bu bilge kişinin ismi yine Türk topluluklarında değişiklik gösterse de en yaygın kanaat Ayaz Ata olduğu yönünde.
Bu geleneğin anayurtları Orta Asya olan ve çeşitli sebeplerle Mezopotamya’ya göç etmek durumunda kalmış Türkler tarafından Sümerler’e aktarıldığı, Anadolu yoluyla da Eski Roma’ya geldiği böylece de günümüzdeki 1 Ocak Yılbaşına dönüştüğü sanılmaktadır.
Türklerin İslamiyet öncesi sahip oldukları çoğunlukla doğa kaynaklı çok tanrılı dinleri ve kadim Şamanizm kökenleri ile henüz Hıristiyanlık kavramı ortaya çıkmamışken doğa ve insan ilişkilerini esas alan pagan toplulukların yaşantılarını örtüştürmüş ve ‘yeniden doğuş’ kavramını Hz. İsa’nın doğum günü 25 Aralık olarak göstermiş üstüne bir de ‘Christmas, Noel’ adıyla tüm dünyaya pazarlamışlardır. Ancak bizim kültürümüz o kadar zengin ve köklüdür ki; bu, kültürümüzde sahip çıkılmaya çalışılan ne ilk ne de son unsurdur. Kimileri Türk kahvesini, Türk baklavasını katmak ister bünyesine; kimileri Anadolu’da Hıdırellez, Yeşil Gün, Kırım Türklerince Tepreş, Makedon Türklerince Ederles olarak bilinen ve yaşatılan Nevruz’u sahiplenmeye çalışır. Nasıl ki onlar bizimdir; adı İster Nardugan olsun ister yılbaşı yeni yıl da bizimdir. Kutlarız. Ağacımızı da tıpkı Osmanlı ecdadımızın görkemli, dillere destan ‘Nahıl’ ları gibi süsleriz. E zaten 26 Aralık 1925’te bir kanunla 1 Ocak “yılbaşı” olarak da kabul edilmiş. Kutlarız da süsleriz de, kim ne karışır?
Demem o ki; köklerim beni çağırıyor. Nardugan kutluyorum. Yılbaşı mı demeliydim?..
2 Yorum