DÜŞÜN İZLERİ

DÜŞÜN İZLERİ
Varlıkla yokluğun tam neresine düşüyor insan denen? Yokluğunda varlık durumu daha iyi anlaşılabildiğinden midir, varken, kendisine hak ettiklerinin verilmeme nedeni? Bu gezegen parçasına izini düşürmekle mümkündür belki, varlığını kanıtlamak. Çok popüler şimdilerde bilen bilmeyen ‘kendini gerçekleştirmek’ diyor adına. Sen kendin; kimsin? Biliyor musun ki, nerede kaldı kendini gerçekleştirmek. Kendini gerçekleştirip bu dünyaya iz düşürmek. Belletmek; zamanın birinde şuralardan filanca özellikleri ile göz dolduran, akıl karıştırarak düşündüren, taşıdığı, uyandırdığı heyecanla yürek hoplatan birilerinin geçtiğini. Kendi yaşamı ile coşan, çağıldayan, kendi gideğenini genişletmek için kendini o kenardan bu kenara vuran, hırpalayan, parçalayan birilerinin. Mümkün müdür? Kabul eder mi, insanın bencil geni, kendisinden böylesi üstün bir başka geni?
Hem bunu yaparken o varlığın amacı iz düşürmek midir ki bu mavi göktaşına? Yazmak mıdır, adının taşıdığı anlamları bol ışıklı neonlarla, bu sert, kaya yüzlü dünyaya? Yoksa sadece engelleyemediği bir yaşayakalma durumundan mı ibaret yaptıkları? Hiçbir özel çaba sarf etmese de yapacağı bu mudur aslında? Hep yapageldiği doğumundan beri. Karşı konulmaz bir oluş durumu mudur hepsi? Yıllarca üzerinde durduğunu; ince ince işlediğini; beyninin kıvrımlarına, gizli köşelerine sindirdiğini sandığı yaşanmışlıklar, duyuş ve düşünüşler. İnsan oluşu ve sanışı arasındaki büyük yanılgısından mı ibaret yalnızca?
Peki ya düşler? Düşünmüşlükler? Düşkünlükler? Sevmişlikler, sevilmişlikler ya bunların varlığımızda bıraktığı hatta genlerimize kazıdığı izler…
İz: Bir şeyin geçtiği veya önce bulunduğu yerde bıraktığı belirti; diyor sözlükler. İz bırakmak için önce var olmak gerekir diyorlar sanki. Var olacaksın ki dokunduğun yerde, senin dokunduğunu belirtsinler.
Belki sadece, bize ağır gelen, taşımakta zorlandığımız hayati bilgileri paylaşma telaşından geliyor bu çaba. Ya da farkında olmanın getirdiği karşı konulmaz teşhirci istektir nedeni. O da değilse bir yaşama şeklidir kim bilir. Yazmanın bir hırstan başka bir şey olmadığına karar verdikten sonra “Yazmasam deli olacaktım” diye anlatan Sait Faik’in çırpınışlarıyla eşdeğer de olabilir hissettiklerimiz. Bilemiyorum. Tek bildiğim “Düşün İzleri”nin bana düşlerimin, düşündüklerimin izlerini düşürmeye bir davet gibi geldiği derinden.

Henüz S.D. iken
Çanakkale
14.03.2003

2 Yorum